Bu olaydan sonra gerçek bir şizofrendim. İntihara meyilliydim. Hala iyimser kalabilmiş bir yanım vardı, plaket verip zorla emekliye ayırdım. Son gülümsemelerimle fotoğraf çektirdim, sonra renksiz fotokopilerini şirin mahallemizin kanalizasyonlarına dağıttım. Yıllardır yaşlanıyordum. Birşeylerin değişmesi gerekiyordu artık, ama değiştirecek gücü kendimde bulamıyordum. Gözlerimi huzurla kapamam gerekiyordu artık, boşvermem, düşünmemem gerekiyordu. Unutabilmek ne büyük mutluluktu!Koyvermek ne güzel bir kelimeydi!Eşşeğin osurması ne güzeldi! Garip garip şeyleri merak etmeye başlamıştım. Bir keresinde, asansördeyken gözlerim karardı. Bayılmak üzereyken tavandaki ışığın titrediğini gördüm. Sanki büyülenmiştim. Bilincimi koruyabildiğim o son değerli anda, insan yapımı makinelerin, ya da hayır, makine gibi insanların yaptığı makinelerin ne kadar da kusursuz, hayır bu da değil, ne kadar da.. makine mantığı ama bu zaten.
Asansör Boşluğuna bırakılan not:
“Toprak, gökyüzüne kenetlendiğinde,bir kuşun rüya gördüğünü duyarsan, arkana bakmadan batıya doğru koş! Yanıma geldiğinde sakın korkma; sol elimde biriken yağmur suyundan biraz iç ve soluklan...Hatırla, "kendi özümü bulmaya gidiyorum" deyişimi, gözlerimizin buğulanışını ve o çaresiz gülümsemeyi hatırla...Bana eskisi gibi tutkuyla ve özlemle bak. Bana ıssız bir günbatımı gibi bak, ne olur. Üzülme gözleri gökyüzüne kenetlenmiş cesedimi görünce. Üzülme toprak olmuş parçalarım için. Mutlu öldüm ben. Toprağı gökyüzüne bağladım ben. Ben özümü buldum. Ne olur üzülme, sol elimde biriken sudan iç biraz ve soluklan. Seni ne çok sevdim ben. Ne olur unutma, yaşanan bütün hayatlar bir kuşun rüya görmesi yalnızca...”
****************************************************************
Böyle zamanlarda, bişeyler olurken, bir takım işaretlerle karşılaşırken, üzerime bir his gelirdi. Bütün benliğimi sarardı. Böyle zamanlarda ömrümün çok kısa süreceğini düşünürdüm. Son dönemece geldiğimi. Son düzlüğü koştuğumu. Birşey olacak. Başıma bir iş gelecek. Erken öleceğim. Hiçbişey anlamadan, hiçbişey hissetmeden, dürüst davranamadan. Önüme çıkacak o çok güzel fırsatları, çok güzel kızları, çok güzel aşkları yaşayamadan, değerlendiremeden göçüp gideceğim. Özleyeceğim...Böyle zamanlarda bir kağıt bulup bunları yazardım. Hayır, bu değildi aslında. Bu hissettiklerimi anlatmıyordu. Hep tekrarladığım şeylerdi bunlar. Söylemek istediklerim bambaşkaydı. Gerçekten anlatmak, kendimde görmek istediğim şey bambaşkaydı. Sil baştan.
“Böyle zamanlarda yüklü miktarda para ödediğim bir travesti tarafından sikiliyordum. Nefesi erkek nefesi, kokusu kadın parfümü. Teri erkek teri, saçları kadın saçı. Onun bütün kişilikleri birbirine girmiş. Onun bütün sıvıları birbirine karışmış. Onun bütün içorganları birbirine kenetlenip düğüm olmuş. İçini açıp düğümü çözersem, ölecek. Hergün yeni bir ızdıraba uyanıyor o. "Senin işin de zor be kardeş" diye nefes nefese inlerken ben, o suskunluğunu koruyup pompalamaya devam ediyor. Arasıra hırlıyor. Arasıra canımı yakıyor. Arasıra midemi bulandırıyor, boğazıma doğru son öğünümde yediğim yarı öğütülmüş posalar akıyor, tekrar yutuyorum, aynı yemek tadı belli belirsiz ağzıma yayılıyor. O tatla beraber acımsı, ekşimsi ve genzimi apansızca yakan bir başka çeşni de hissediyorum. İşini bitiriyor travesti, ben daha çok istiyorum. Yanımda kalmasını istiyorum. "Parasıyla değil mi?Ne olur biraz daha kal, biraz sarıl bana. Makyajın akmış terden. Saçların dağılmış. Erkekliğin nerde bitiyor, kadınlığın nerde başlıyor? Hayatın nerde bitiyor, ölümün nerde başlıyor?"."Senin hayatın bitmiş, ama henüz ölmemişsin. O halde keyfine bak!O halde doyasıya seviş, her türden, her cinsiyetten, her dinden, her ırktan, herkesle seviş! Uluslararası bir orospu ol o halde! Ve lütfen paramı bundan sonra peşin öde!" diyor bana. Benim sözlerim nerde bitmiş, onun sözleri nerde başlamış? Benim vücudum nerde bitmiş, onunki nereme kenetlenmiş, neremden çıkmış, nereme girmiş, nerde başlamış...Bu his sürsün istiyorum. Zevk devam etsin ama hiç boşalamiyim istiyorum. Hayatımdaki kocaman boşluğu, alelade bir orgazma derin anlamlar, yüce özellikler yükleyerek kapatma çabasındayım. Benim derdim beynimin ve sikimin derdi. Ten ve hormon derdidir bu. Et ve kan. Ter ve sperm. Bir sevişsem rahatlayacağım. Sonra bir daha isteyeceğim. kimi siktiğim, kimin beni siktiği hiç fark etmeyecek. Akıp giden bir zevk, akıp giden bir sefa, akıp giden 6 milyar insanlık bir orgy! Herkes kendi donuna boşalıyor. Kimse farkında değil. Herkes tükürüyor, kanıyor. Kutsal sıvılar vücudumuzun %75ini oluşturuyor. Güzel hayat!Güzel vücut!Ah bir de bu vücudumu terk edebilsem istediğimde..Ben bunu seviyorum. Kendimden nefret etmeyi seviyorum. Aşağılanmayı, kandırılmayı, reddedilmeyi seviyorum. Kullanılmak, favorim. Yarın gece iki travestiyle deneyeceğim. Bu sefer vücutlarında bol miktarda kıl olmasına özen göstereceğim. Böyle zamanlarda hep dilim dışarda gezerim, belki birisi bulur da yalar diye beklerim. Özür dilerim sizi tiksindirdim. Bu defa kendimi kontrol etmeyi unuttum. Bacakaramı kontrol etmeyi unuttum. Kendimi yeterince sevmediğim için, kendime yeterince güvenmediğim için kıskanıyorum kendimi başkalarından. Bu hep böyle değil midir? Böyle zamanlarda yapılacak en güzel şey, en masum göte parmak atmak değil midir? Hiç el değmemiş olcak. Veya bir papatya tarlası, olağanüstü bir manzara, müthiş çiçekler...hepsinin üzerine tek tek işemek değil midir yapılması gereken? Yemek kazanlarının içine sıçmanın vakti gelmedi mi? İçimizdeki insanlığı bir nefeste söndürmenin vakti gelmedi mi? Geç kalmadık mı ellerimizi cinsel organlarımıza dikip sonsuz ve boşalmasız mastürbasyona başlamak için?!Böyle zamanlarda harekete geçmek lazım. Böyle zamanlarda bütün sıvılarımızı dışarı salmak lazım. Caddeleri böyle bedensel seller basmalı. İyi aile çocukları ve bakireler bu sellerle ya boğulmalı ya da yasak elmanın tadına bakmak zorunda bırakılmalı. Koli koli paslanmaz prezervatif stoklanmalı. BU YAZI BURADA BİTMEZSE ÇOK KÖTÜ ŞEYLER OLACAK!”.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder