“Küçük koalalar makas aldı götümün solundan.
Tırnaklarım sıvılaştı çelişkili mısır koçanlarında.
Rapunzelin saçlarından,
Ve kel bir taharet musluğundan yapılmıştı klübem.
Ve ben, Robinson,
Kıllandım geceleri her çatırtıda…”
-Hz. Elemterefiş
Elbette bütün bunları hakedecek bişey yapmıştım. Hiçbirşey boşu boşuna gelmiyordu benim başıma. Bunca intikam, işkence, ardından bitkisel hayat, intihar teşebbüsleri ve en son da asansörler.
Neyse en başından başlayayım anlatmaya.(ay dön dön bitmedi ayol, bu ne biçim mazi) Nasılsa entegre et tesisinde çürümeye mahkum bir et yığınıyım, ve vaktim sonsuz.
Hayatımın bir kısmını, ıssız bir adada, bir timsahın dostluğuyla geçirdim. Tuhaf tuhaf uğuldardı. Beni bir gün bile olsun ısırmadı. Ona çok minnettarım. Bir takım bunalımları atlatmamda bana çok yardımı dokunmuştur. Bir sevgilisi varmış eskiden, avcılar gelip onu avlayıp, çanta yapmışlar. “Şimdi bir kadın, sevgilimin içine kirli iç çamaşırlarını, kirli pedlerini, çuvaldızlarını, işkence aletlerini, sado-mazo aksesuarlarını, vibratörlerini, parfümlerini, cüzdanını, kocasının ve sevgililerinin ona verdiği hediyeleri koyuyor.” diye sayıklardı hep.. Ben de böyle hüzünlendiği zaman ona hep aynı hayalimi okurdum. İyi gelirdi bu timsaha. Kötü, tatsız tuzsuz, sulandırılmış bir bardak bira gibiydi hayalim, içine timsah gözyaşları akıyordu tabi..
Bunu ilk intihar teşebbüsümden önce yazıya geçirmiştim, ama bir timsahı sarhoş etmeye yetiyordu...Sanırım herşey bu yazıyla başladı. Ya da, ama o zaman, yani ben başından anlatmaya başlamamışım demek ki...
İLK YAZI
“Beni derin rüyalara göm. Bir mezar taşı dik ruhum için,bir ağıt yak gökyüzüne ve içinden geleni haykır. Beni derin rüyalara göm ve sakın uyandırma. Gece yatarken benim ne düşünebileceğimi düşün, gece yatarken. Bir sıcak sarhoşluk, hayal meyal saçlarımı okşayan bir huzur, içime dökülen bir kadeh dolusu şefkat. Kalbime atfedilmiş bir veda sarılışı belki de, hayatın son demleri. Ters-yüz edilmiş kavramlar cirit atıyor zihnimden geriye kalan şeyde. O yüzden beni rüyalara gömmelisin ve orda bırakmalısın, sevinçle çürüyebilmem için. Kıvrılıp büzüşücem, belki de kendimi ısıtmaya çalışıcam sensizliğin soğuk sonsuzluğunda. Ama biz buluşucaz yine de rüyalarda, gözlerim görmese de kulaklarım duymasa da, o çakan şimşeği hissedicem yine, o parıltının kusursuzluğu işleyecek bedenime bi şekilde. Gözlerimiz kapalıyken görüyoruz rüyaları nedense. Ağır hareketlerle havada süzülecek bakışlarımız, boş taslaklara benzetirler belki uzaktan, ama her görüntüde bir hikaye, her bakışta bir kelime ve her zaferde bir yenilgi olduğu kazınacak dünyadaki bütün kalplere, çoğu anlamayacak belki de ve devam edecekler rüya yerine boş taslaklar çizmeye. İşte o zaman ortaya çıkacak farklılığımız, herkesin "boş" kabul ettiğine "dolu" diyebilmekle. Turuncu günbatımlarını yakalayabilmek için hep doğuya doğru koşup arkamıza bakacağız, geçmişimizin yoğunluğuna ve rüyaların değerine şaşıracağız birlikte, ama hep "birlikte". Tutulmuş, alışmıştan da betermiş, ve bir rüya dünyaya bedelmiş. İnandığımız şeyler bize sırt çevirse bile gözlerinden pişmanlık aktığını biliriz ve herşeye rağmen hayata meydan okuyabiliriz birlikte, ama hep "birlikte". Çığlık şeklinde sorular sormalıyım belki de ,bilemiyorum, beni rüyalara gömmeni istiyorum sadece, içten ve kusursuz. Soluk kırmızı hayallerin sembolü. Bütün rüyalar, bir başkasına vesile olabilecek kadar renkli olsun ve hiç unutulmasın boş gibi görünen kör taslak anlamları...”
****************************************************************
“Ne melodramatik!Tanrım, alkışlıyorum. Alkışlıyorum kendimi evet! Bu yıl bana Nobel Aşk ödülü verecekler! En iyi yardımcı oyuncu oscar’ı verecekler bana bu yıl! Sivil toplum örgütleri beni kabul edecek! Şans yüzüme gülecek, kendimi alkışlıyorum! Kendime daha önce hiç olmadığı kadar güveniyorum. Ölsem de gam yemem. ÖLSEM DE GAM YEMEM!BANA GAM YEDİREMEZSİNİZ!”
Bu yazıyı ilk yazdığımda böyle demiştim. O’nu kandırmaya işte böyle başlamıştım. Hemen ardından intihara kalkışmıştım. Klasik yöntem, jilet. Aslında insan bileğini kestiği anda vazgeçiyor ölmekten. Jilet kullanınca kurtarılma ihtimali de oldukça yüksek. Uzun zaman sonra içimde filizlenen ilk umut ışığı, beni hemen bulmalarına dairdi. Daha sonra...gamın her türlüsünü yedim. Gam, artık benim için vazgeçilmezdi. Kendimi acındırmama yarıyordu gam, karizmama karizma katıyordu adeta. Herkesi etkiliyordu sahte üzüntülerim. Bütün bu acılara rağmen ayakta kalmama şaşırıyorlardı. Oysa düşündükleri kadar da hasar vermemişti bana herhangi bişey. Belki de anlattıklarımın çoğunu yaşamamış, sadece hayal etmiştim. Ama bütün acılarımın anısı dünmüş gibi taze ve ayrıntılıydı. Bu nedenle kendimi kandırmam gayet kolaydı. İnsan yalanlarına önce kendisi inanmalı derdi babam. Gözümün içine baka baka söylediği en önemli yalandı bu belki de. Ya da, bu da benim kendimi inandırdığım meşhur yalanlarımdan biriydi, bilemiyorum... Timsah mı? Şu an evrak çantam olarak kullanıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder